
Kurucumuz Niyazi Büyükgıcık İle Röportaj
6.02.2025
Şirketimizin Kurucusu Niyazi Büyükgıcık’ın medyaya yapmış olduğu röportaj:
Yarım asırdan fazla bir bilgi birikimiyle hala işinin başında bir iş adamı olarak Niyazi Büyükgıcık’ı bir de kendisinden dinlemek isteriz.
İş hayatına başlangıcınız nasıl oldu?
Öncelikle 1959-1960 eğitim öğretim yıllarında kazanmış olduğum Sanat Enstitüsü’ne başladım. İkinci sınıfın ilk yarısında ilk 4 ay içinde 50’den fazla devamsızlık yaparak okuldan atıldım.
O dönemlerde eski garaj Konya’nın merkeziydi ve sanayi, ticaret işi o bölgede yoğundu. Biz de eski garajda 1962 yıllarında iş hayatına atılmış olduk. İlk olarak değirmen makineleriyle başladım sektöre daha sonra römork ve treyler ekipmanlarına geçmiş bulunduk. İş yerimi de evlendiğim senelerde eşime aldığım altınları satmakla kurdum. 1972 yılında bir arkadaşım da motorunu sattı, toplam 10 bin lira sermayeyle eski sanayide iş yerimizi kurduk. İki sene beraber çalıştıktan sonra iş yerini bana devretti ve 1974 yılından beri ortak olmadan devam ediyoruz. Sonradan herkes kendi yolunu çizdi.
1972 yılında, değirmen makineleri üretimine daha önceki tecrübelerimize dayanarak başladık ve bu alandaki faaliyetlerimizi 1979 yılına kadar sürdürdük. Ancak işin sezonluk olması ve ticari zorluklar nedeniyle yan
sanayi ürünlerine, yani günümüzün temel üretim malzemelerine yönelme kararı
aldık. O zamandan bu yana ürünlerin üretimini sürdürüyor, sektördeki deneyimimizi kaliteyle birleştirerek yolumuza devam ediyoruz.
Firmanıza ‘Çayırova’ ismini vermek nereden aklınıza geldi?
İş yerini açtığımızda arkadaşımla, askerden önce ve biraz da askerden geldikten sonra beraber çalıştığımız bir yer vardı. Firmanın sahibi temiz ve kaliteli iş yapan bir abiydi. O firmanın ismi Ova idi. Onu sevmemizden ve rehber kabul etmemizden dolayı da ismimizi Çayırova yaptık. O günden beri de tescilli ‘Çayırova Firması’ olarak devam ediyoruz.
O dönemde yaşadığınız zorluklardan biraz bahseder misiniz?
O zamanlar yokluk diz boyuydu, insanlar geçim derdi içindeydi. Öyle zamanlardan geçtik ki, bizim yazın giyecek ayakkabı bulamadığımız dönemler oldu. Bir tek kışın giymek için lastiklerimiz vardı. Çıraklığa başladığımızda haftalık 5 Türk Lirası alırdık. Yemek ücreti ya da çalıştığın yerde yemekte verilmezdi. Bu parayla bir hafta hem yol, yemek paramız çıkarır hem de ailemize katkı sağlamaya çalışırdık. Bizim evimiz Karaman yolu tarafındaydı, oradan minibüs parası vermemek için eski garaja 15 kilometre yolu yürürdük. Hem işte hem de yolda yorulurduk.
İlk işimizin zorluğu, değirmen makinesi üretmemiz sebebiyle bu işin dönemlik olmasıydı. Bizim hızlı üretim yapmamızı gerektiriyordu. Satılması gereken döneme denk gelmezse satamıyordun. Bu yüzden de aslında 1979 yılında üretim konusunda farklı alana geçtik.
Ben işe başlarken çırak olarak başladığımı söylemiştim. Buna rağmen işe gireceğim yere iki kefil göstererek beni işe aldılar çünkü bizim dönemimizde böyleydi. Patronun yanında konuşamazdık bile. Günümüzde işler daha kurumsal ama güven yok. Yine de bugünün şartları daha iyi, beğeniyorum ben.
Yemek, yol parası var, servisler var. Molalar var, iş elbiseleri, ayakkabı veriyoruz. Önceden annem ellerinde yıkardı günümüzde daha rahat tabi.
Önceden bir de her işi bir kişi yapardı, günümüzde ise bütün iş kollarıyla farklı biri ilgileniyor. Benim yan tarafımda çalışan firmanın sahibi, yanımda çıraklık yaptı. Bunun gibi yetiştirmiş olduğum elemanlar da var ama burayı sevip burada emekli olan çalışan sayımız daha fazla.
Sizi, sektörde diğer firmalardan ayıran sizce neydi, tavsiye niteliğinde bilgi verir misiniz?
İş yerimde de asılı duran tabloyu, unutan herkes için hatırlatma niteliğinde yazdırdım. Hayatta beş şey bana hep önder olmuştur ve gençlere de hep bunu öğütlerim. Azim, çalışmak, sabır, sadakat ve kanaat. Bazı insanlar da dördü oluyor, beşincisi olmadığı için batıyor ya da büyüyemiyor. Bu yüzden bu beşi de bir insanda olursa, o insanın yolunun açılacağını düşünüyorum. İşi iyi bir noktaya getirmenin bence okumakla alakası yok, iş
yerinde yükselmek için sabretmek gerek, azim gerek, bu dediğim beşinin de olması gerek.
Türkiye sanayisini ileriki dönemlerde nerede görüyorsunuz?
Türkiye, sanayi sektöründe arkadan gelip diğer ülkelerin hızını yakalamış bir ülkedir. Önceden sanatkârlar vardı, artık bu sektörde sanatkâr yetişmez ancak otomasyon sistemine geçildiği için de kapasitesi arttı. Türkiye olarak diğer ülkelerle yarışıyoruz. İnanıyorum ki 15 yıl sonra çok daha iyi yerlerde olacağımızı düşünüyorum.